Yemek ve seyahat konusu üzerine hazırlanmış yapımları izlemeyi sever misiniz? Eğer cevabınız evet ise Philip Rosenthal tarafından hazırlanıp Netflix’te yayınlanan Somebody Feed Phil tam size göre. İlk 6 sezon yayında. 7. sezon ise çok yakında bizlerle olacak.
Farklı kültürler hakkında bilgi edindiğim belgesel ve gezi programlarını izlemeyi severim. Bu türler arasında içeriği yemek üzerine olan yapımlardan daha bir keyif alıyorum. İnsan ilgi alanları üzerine bilgi edinmek isitiyor. Bu sebeple bulabildiğim tüm yemek - gezi programlarını izlemeye çalışıyorum. Somebody Feed Phil benim bir yemek programından beklediğim tüm özellikleri karşılıyor. Sadece yemeklere odaklanan değil, şehirleri gezen bir program. Şehrin yemeklerinden daha çok yaşam biçimleri hakkında bilgiler paylaşılıyor. İnsanda gezme, oralara gitme istedi uyandırıyor. Rio de Janeiro bölümünü izlerken orada yapılan festivaller hakkında bilgi ediniyorsunuz. Tel Aviv bölümünü izlediğinizde İsrail’deki farklı kültürlere karşı bakış açısının ne olduğu hakkında fikir edinebiliyorsunuz. Singapur bölümünü izlediğinizde Singapur Hava Limanının muhteşem mimarisine hayran kalıyorsunuz. Bunları size sunduktan sonra bir de oradaki yemek kültürü hakkında bilgiler anlatılıyor. Hem sokak lezzetlerini geziyorlar, hem de lüks restoranları deneyimliyorlar. Bölümün sonunda ise toplu bir masa kuruluyor.
Yeni bir sezon yayına girdiğinde ilk baktığım şey listede Türkiye’nin olup olmadığı. Henüz Türkiye ve Türk yemeklerini göremedik ama bir gün o bölümler arasında Türkiye’yi de görebileceğimizi umut ediyorum.
Pandemi öncesinde keşfettiğim ve izlemekten keyif aldığım bir programdı. Yeni bölümlerinin yayınlanmasını merakla ve heyecanla bekliyordum. Araya pandemi girince artık hiç yeni bölümünün yayınlanmayacağını düşünmüştüm. Ama pandemide bile, maskeli bir şekilde yeni bölümler çekildi ve yayınlandı. Şimdi pandemiyi geride bıraktığımız bugünlerde yeni gelecek bölümleri daha bir heyecanla bekliyorum.
Bu tarz yapımlarda, başroldeki karakter bizleri ekran başında tutan en önemli öge. Everybody Loves Raymond isimli 1996 yılından 2005 yılına kadar 9 sezonu yayınlanan durum komedisi (sitcom) tarzındaki dizinin yaratıcısı olan Rosenthal, komedi ve televizyonculuk geçmişi sayesinde izleyiciyi nasıl ekranda tutabileceğini iyi biliyor. Gezdiği yerlerde insanlarla çok güzel iletişimler kuruyor, restoranlarda tadım yaparken yan masadaki müşterilere bulaşıyor. Onları da şova dahil ediyor. İnsanlar önce bir şaşırsalar da sonra onlar da Phil’e ayak uyduruyorlar. Böyle interaktif hareketlerde bulunması izleme keyfini arttırıyor. Sanki siz de o anda, o restoranda, onlarla birlikteymiş gibi hissediyorsunuz. Bu durumda da tattıkları yemeklerin lezzetini daha fazla merak etmeye başlıyorsunuz. Phil’in yüzü sürekli gülüyor ve sürekli mutlu hissediyor, hissettiriyor. Yeri geldiğinde kendisiyle dalga geçmeyi de iyi biliyor. Bir yemek programı izlerken arada bir komedi programı izliyormuş gibi hissedebiliyorsunuz. Ayrıca yemek programı izlediğinizi unutmamanız için tadım sırasında, yemeği yemiyor adeta yaşıyor. Her bulduğunu yiyor gibi görünse de zayıf ve uzun boylu birisi olması kilo probleminiz varsa ayrıca canınızı sıkabilir.
Bölümlerde güzel düşünülmüş bir detay var. Phil şehirdeki lokantaları dolaşırken, yanında mutlaka şehrin ünlü bir şefi veya bir yemek yazarı da ona eşlik ediyor. Böylece bölümü izlerken yerel bir uzmandan bilgi ediniyorsunuz. Bu da izlediğiniz içeriğin daha dolu olmasını sağlıyor. Yemek kültürü hakkında daha fazla bilgi sahibi oluyorsunuz. Örneğin taco nasıl yenilir sorusunun cevabını ilk defa bu programda duydum. Taco iki yanı açık bir dürüm formunda. Isırabilmek için yan çevirdiğinizde içindeki malzemenin dökülmesine sepeb oluyorsunuz. Ama bu işin gerçek ritüelinde tacoyu çevirmek yerine boynu eğmenin doğru olduğunu öğreniyorsunuz. Tacoya saydı duyarak ısırmanız durumunda içindeki malzemelerin dökülmesini engelliyorsunuz. Ömrümüzde kaç kere taco yedik ki diye düşünmeyin. Ülkemizdeki restoranların menüleri gün geçtikçe globalleşiyor. Bu tarz kültürler hakkında bilgi edinmenin hiç bir zararı olmaz. Her an karşınıza çıkabilecek bilgilerle tanışıyorsunuz.
Programın sonunda da oteldeki odasına gidip görüntülü bir şekilde ailesiyle görüşüyor. İlk sezonlarda annesi ve babasını arayıp gün içerisinde deneyimlediği şeyleri anlatıyordu. İlerleyen sezonlarda önce annesi görüntüden çıktı, geçtiğimiz yıl da babası vefat etti. Babası her bölümde bir fıkra anlatıyordu. Son sezonda babasını tanıyan arkadaşlarını arıyor ve babası için bir fıkra anlatmalarını istiyor. Yani izlerken siz de ailenin bir parçası olmuş gibi hissediyorsunuz.
Ben yeni sezonu merakla bekliyorum ve henüz bu yapımı izlemediyseniz kesinlikle tavsiye ediyorum.
Comments